4 Nisan 2009 Cumartesi

SEÇİM SONUÇLARI

29 Mart Seçim sonuçları üstüne onlarca yorum dinlediniz, okudunuz. Seçmen şunu dedi, seçmen bunu dedi gibi. Seçmen olarak ben ne demek istedim diye düşündüm. Ve şunları sıraladım:
1. Yaşam tarzına kesinlikle müdahale istemiyorum(Ege kıyıları, Akdeniz ve Trakya örneği).
2. Tehditlere daha çok kızıyorum (Antalya örneği, M.Ali Şahin'in hizmet gelmez sözleri).
3. Hakkı yenenin, mağdurun yanındayım (Şanlıurfa'da hakkı yenen, yeniden aday gösterilmeyen Belediye Başkanı Fakıbaba ve Antalya'da Rektörlük seçimlerini kazandığı halde atanmayan Mustafa Akaydın).
4. Doğu ve Güneydoğu'da samimiyetsiz açılımları umursamıyorum (DTP'nin kazandığı yerler).
5. Yerel seçim olduğu için doğru aday saptamasına çok önem veriyorum (Aydın'da CHP Özlem Çerçioğlu ile 32 yıl sonra sağın kalesini yıktı ve İstanbul'da Kılıçdaroğlu'nun partinin oyunu patlatması).
6. İstanbul ve Ankara AKP adayları hakkında bu kadar yolsuzluk iddaası olduğu halde bu kadar oyu nasıl aldı, onu seçmen olarak ben de anlamadım. Başka ülkede olsa bırakın adaylığı adalet tarafından doğru hapishaneye yollanırdı. Adamlar 'devam et' diye bir daha seçildiler.
7. Yerel seçimler CHP için Baykal sonrasını şekillendirdi. Ama Baykal ile 2011 seçimini göreceğimize eminim. Kemal Kılıçdaroğlu artık Türk siyasetinde bir vakadır.
8. Genel seçimlerde AKP'nin aldığı yüzde 47 oyu 100 olarak alırsak; yerel seçim için yüzde 38.8 oy demek, genel seçimlerde AKP'ye oy veren 5.2 seçmenden birisi tekrar vermemiş demektir. Bu da kendi içinde yüzde 20'ye tekabül eder. Erime artık kaçınılmazdır. Trend aşağı dönmüştür. Umutlu olmak için önemli bir nedendir.
9. Gaziantep özeline bakarsak; AKP oyları aynı Türkiye geneli gibi yüzde 60'den 48'e düşmüştür. Ancak hâlâ çok yüksektir. Mustafa Yılmaz'ın kişisel davranması, örgütü dışlaması, aday belirlemede de 'ben bilirim' demesi daha fazla oy almasını engellemiştir. Ancak bunları yapsa bile kazanamazdı. 70'li yıllarda solun kalesi olan Gaziantep artık malesef AKP'nin kalesi konumuna gelmiştir.
10. Son söz Başbakan bu seçimi referanduma dönüştürmüştü: Kaybetti...

21 Mart 2009 Cumartesi

BÜYÜK USTA MELİH CEVDET ANDAY'DAN BİR ŞİİR

TELGRAFHANE

Uyuyamayacaksın
Memleketin hali
Seni seslerle uyandıracak
Oturup yazacaksın
Çünkü sen artık o sen değilsin
Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin
Durmadan sesler alacak
Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın
Düzelmeden memleketin hali
Düzelmeden dünyanın hali
Gözüne uyku giremez ki
Uyuyamayacaksın
Bir sis çanı gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar
Vakur metin sade
Çalacaksın

7 Mart 2009 Cumartesi

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

Önemli günlerde, benim aklıma hep tüketim toplumunu körüklemek için uydurulmuş oldukları gelir. Ya da öyle düşünürüm. Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü vb. Belki de yanlış düşünüyorum.
Biz eğer sadece önemli günlerde bu insanları hatırlıyorsak, zaten yaşamıyoruz demektir. Bir çok değerimizi yitirmişiz demektir.
Ancak bir de gerçekten hikâyesi olan günler vardır. 1 Mayıs İşçi Bayramı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü gibi. Bugün konumuz 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.
8 Mart 1857’de ABD’de yaşanan bir kadın direnişinde 100’ün üzerinde kadının ölümüyle sonuçlanan bir olay yaşandığını kaçımız biliyoruz? Kadın işçilerin ölümü üzerine Clara Zetkin’in teklifiyle, 1889 yılında başlayan II. Enternasyonalde; ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ olarak kabul edildiğini kaçımız biliyoruz?
Clara Zetkin’in kim olduğunu, biyografisini, ‘eşitlik’ için mücadele ettiğini hangi TV kanalı anlatıyor? Hangi gazeteler yazıyor? Çok az TV kanalı ve gazete.
Böyle olması doğaldır. Çünkü medyada kadınların çok ciddi bir temsil sorunu vardır. TÜİK verilerine göre, gazete, dergi ve medyada kadın çalışanın oransal yoğunluğu yüzde 27,1 dir.
Ayrıca RTÜK verilerine göre, TV programlarında kadınlar yüzde 40 oranında ‘anne’, yüzde 19.9 oranında ‘cinsel nesne olarak’, yüzde 10 oranında ise ‘eş’ olarak sunulmuştur. Kadının ‘başarılı kadın’ olarak sunumu, sadece yüzde 8.9’da kalmıştır.
Ancak Türkiye’nin bir gazetesi var ki; kadın çalışan sayısı yüzde 50’nin üzerindedir. Evet, doğru bildiniz. Bu gazete Cumhuriyet’tir. Benim 24 yıldır okuduğum gazete.
Avrupa’nın ileri bir çok ülkesinden daha önce kadınlara seçme ve seçilme hakkını alan Türk Kadını ne yazık ki, bu ayrıcalığını 2009 yılına geldiğinde medya olsun, özel sektör olsun, kamu olsun yaşama şansını yakalayamamıştır. Bundan sonra da yakalayacağına bireysel olarak inancım azalmaktadır. Kendini ikinci sınıfa indirgemeye çalışan, ‘türban’ diye tutturan çağdışı kafalarla Türk Kadını maalesef ancak geriye gider. Elindeki hakları da kaybeder.
81 İl Valisinin en az yarısının kadın olduğu zaman ancak Türkiye uçar. Çünkü; insan ırkı iki kanatlı bir kuştur. Kanatlardan biri çalışmazsa tek kanatla uçulmaz.
Bu duygu ve düşüncelerle 8 Mart Dünya Kadınlar Gününüzü kutlular, sağlık ve esenlikler dilerim.
Mustafa Bülent ALAN



Not : Veriler İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığından alınmıştır.

4 Mart 2009 Çarşamba

CAN BABA"DAN BİR ŞİİR "IRAK"

En uzak mesafe ne Afrika'dır
Ne Çin ne Hindistan
Ne seyyareler
Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan,
En uzak mesafe
iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan...

26 Şubat 2009 Perşembe

AFGANİSTAN (TALİBAN) KADINLARI

Bütün veriler UNIFEM verileridir...
  • UNIFEM (Birleşmiş Milletler Kadınlar Kalkınma Fonu) verilerine göre Afgan kadınlarının yaklaşık yüzde 90(Doksan)"ı okuma ve yazma bilmiyor.
  • Kız çocuklarının yalnızca yüzde 30"u eğitim alabiliyor. Eğitim alamayan kız çocuklarının oranı, güneydeki Urozygan ve Zabul bölgelerinde yüzde 90"a kadar çıkıyor.
  • Bir Afgan kadını başına 6,6 çocuk doğumu düşüyor.
  • Kadınların sadece binde 2"si doğum kontrolu uygulayabiliyor.
  • Her üç kadından birisi, fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalıyor.
  • Afgan kadınlarının ortalama yaşam süresi 44.
  • Evliliklerin yüzde 70-80"i çeşitli nedenlerle baskı altında gerçekleştiriliyor. Bu nedenler arasında, aile anlaşmazlıklarını çözmek ya da borç ödemek gibi yöntemler önde geliyor.
  • Birçok erkeğin, ergenlik öncesi yaşta bile birden fazla eşi var.
  • Kız çocuklarının yüzde 57"si, 16 yaşından önce evlendiriliyor.
  • Tecavüz, yasalarda açık bir şekilde suç olarak tarif edilmiyor.
  • Kadınların mülkiyet ve miras hakkı anayasal koruma altında değil.
  • Kabil dışında aşiretler tarafından kontro edilen, dini liderlerin ve yerel kültürün geleneklerinin geçerli olduğu bölgelerde recm (taşlanarak öldürülme)uygulanıyor.

Ve benim yorumum.

Ey Türk Kadını!

Günde 24 saat Atatürk"ü hatırla. O yıllarda kadın hakları konusunda ne büyük devrimci yasalar çıkardığını düşünerek, böyle büyük bir Dünya Liderin olduğun için sevin. Bu haklarını elinden almak için çeşitli yasalar çıkarmaya çalışan (15 yaş ya da Hüseyin Üzmez yasası) iktidarlara karşı diren. Haklarından geri adım atma. "Geldikleri gibi giderler" sözünü unutma, unutturma.

21 Şubat 2009 Cumartesi

Türk Toplumunda Cehaletin Yükselişi

TÜRK TOPLUMUNDA CEHALETİN YÜKSELİŞİ

1. İngiltere ve Fransa” da toplumun yüzde 21”i ,
2. Japonya”da yüzde 14”ü
3. Amerika”da yüzde 12”si düzenli kitap okurken;
4. Türkiye”de on binde bir kişi kitap okuyor.

Türk Vatandaşlarının ihtiyaç listesinde 235. sırada kitap var.
Necip Türk Milleti günde ortalama 5 saat televizyon izliyor. O da Discovery Kanal veya National Geografi Kanal değil, sadece dizi izliyor. Günde TV izlemeye 5 saat ayıran Necip Türk Milleti; yılda 6 saat kitap okumaya ayırıyor.

1. Bir Japon yılda ortalama 25 kitap
2. Bir İsviçreli yılda 10 kitap
3. Bir Fransız yılda 7 kitap
4. Bir Türk ise 10 yılda 1 kitap okuyor.
Yedi milyonluk Azerbaycan” da kitaplar ortalama 100.000 (Yüz bin)
Tirajla basılırken, 71 milyonluk ülkemizde 2-3 bin tirajla basılıyor. 5 bin basıldığında 5 binlik baskı diye kitap kapaklarına yazılıyor.

Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu”nda kitap okuma ve sıralamasında Türkiye; Libya, Tanzanya, Kongo ve Ermenistan gibi ülkelerin arkasında, 86. sırada yer alıyor.

Bu sayılar neresinden bakarsanız bakın korkunçtur, böyle bir durum karşısında, her şeyden önce bu sayılar değişmediği sürece, ülkemizde hiçbir olumsuzluğun ortadan kaldırılmayacağını söylemek, temelsiz bir kehanet sayılmamalıdır.

Fransa”da beğenilmeyen Sarkozy bile hem küresel krizi yenmek, hem de basına destek sağlamak amacıyla, 18 yaşına giren her gence istediği günlük gazeteye abonelik hakkı vermekte ve abone ücreti devlet tarafından ödenmektedir. Biz de ise tam tersi, aleyhte haber yapan basın yayın organlarını “Okumayın, satın almayın” çağrıları yapılmaktadır. Aradaki fark budur…
Yine Fransa”da 1968 öğrenci olayları olduğunda çağın en büyük yazarlarından Jean Paul Sartre” de öğrencilerle birlikte gösterilere katılır. Paris Emniyet Müdürü bir hata yapar ve öğrencilerle birlikte büyük yazarı da tutuklatır. İktidarda olan aşırı sağcı General De Gaulle (ki De Gaulle Fransa”nın 2.Dünya Savaşındaki en büyük kahramanı olarak kabul edilir); Paris Emniyet Müdürünü arayarak “Sartre” yi derhal serbest bırakınız! Sartre Fransa”dır. Fransa tutuklanamaz” diye bağırır.
İşte sevgili dostlar aradaki fark maalesef çok büyük.
İşte sevgili dostlar onun için okumamız, çok okumamız lazım.

Mustafa Bülent ALAN

17 Şubat 2009 Salı

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını

Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın

Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı

Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
ATAOL BEHRAMOĞLU